Scroll Top

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHEDİLMESİNE DAİR AÇTIĞIMIZ DAVA

7 Haziran’da Danıştay’daydık!

Danıştay tarihinde bir ilki, kadın mücadelesi yazdı.

Böyle bir kalabalık, 28 Nisan’da başlayan İstanbul Sözleşmesi duruşmalarıyla birlikte, Danıştay için bir ilktir. Kadınların bir insan olarak sahip oldukları ilk hakkın, hayatta kalma hakkının sorgulandığı, kadınlara layık görülmediği bir evreden geçiyoruz.

Tarih ilerledi, insanlık büyük devrimler yaptı ancak bugün geri döndüğümüz nokta utanç vericidir. İstanbul Sözleşmesi için verdiğimiz kavga, elbette birincil olarak kadınları yaşatmakla ilgilidir, ancak kadınların mücadelesi, insanlığı bu utançtan kurtarmak içindir de.

7 Haziran’daki duruşmaya, kadın cinayetlerinde yakınlarını kaybeden müvekkillerimizle katıldık. Kızını, annesini, kardeşini, arkadaşını erkek şiddeti nedeniyle kaybeden müvekkillerimiz, İstanbul Sözleşmesine sahip çıkmak için duruşmada bizimleydi.

Yakınlarının fotoğraflarını, Danıştay hakimlerinin yüzlerine doğrulttular.

Duruşmada fotoğrafları açılan bu kadınların kimi PTT’de gişe memuru, kimi market emekçisi, kimi havaalanında temizlik işçisiydi. Kimi pastanede pasta pişiriyor, kimi maske fabrikasında çalışıyor, kimi pazarcılık yapıyordu.

Şiddet gördükleri erkeklere boyun eğmemiş, hayatlarını ayakta tutmaya çalışan kadınlardı. O fotoğraflardaki kadınların ortak öyküsü, İstanbul Sözleşmesine en çok ihtiyaç duyan kimseler hakkında bir fikir veriyordu.

Fotoğrafları taşınanlar; hayatta hiçbir ayrıcalıkları olmayan, hem evin içinde hem dışında kıyasıya çalışan, her anı mücadeleyle geçen yoksul kadınlardı.

Ülkemizde derinleşen yoksulluğu hepimiz her gün hissediyoruz. Yoksulluğun kadınları daha fazla sınadığı, daha çok yıprattığı bir sır değildir. Hem iş yerlerinde hem evlerinin içinde, kadınlar yoksulluğun sonuçlarıyla daha fazla yüzleşir.

Yoksulluk kız çocuklarının okullaşma oranını düşürür, onları evin içinde daha fazla şiddetle yüz yüze bırakır; geleceklerinde iyi bir işe sahip olmaktan, haklarını savunmak için özgüvenden yoksun kılar, mali açıdan kendilerini desteklemek için erkeklere daha bağımlı hale gelir.

Barınma ve beslenmenin bir yük haline gelmesi, şiddet içeren ilişkilere devam etmelerinin kritik nedenlerinden biridir. Şiddet içeren ilişkiler içinde olan ve gelir elde eden kadınların geliri, genellikle eşleri tarafından kontrol edilir.

Eş tarafından şiddete maruz kalan kadınların hamileliğe zorlanmaları daha olasıdır, bu durum, gelir elde etme yeteneklerini azaltır ve onları şiddet failine daha fazla bağımlı olmaya zorlar. Yoksulluk, direniş gösterebilme yetisini yaralar.

Şiddet, kaybettiğimiz kadınları konuşmaktan fırsat dahi olmasa da, hayatta kalan kadında kalıcı fiziksel ve psikolojik hasarlara yol açar, sosyal damgalanma izolasyona neden olur. Bu durum, yoksulluğu bir kez daha derinleştirir. Ortada kadınlar açısından bir kısır döngü vardır.

İşte bu tablo, yoksulluk ve şiddet ilişkisi, ülkemizin içinde bulunduğu derin yoksullaşma evresi, kadınların işleyen yasalara duyduğu ihtiyacı katlamaktadır. İstanbul Sözleşmesi, her zaman önemliydi, her zaman ihtiyacımızdı, bugün bu ihtiyacımız katlanarak artmıştır.

Ülkenin mevcut ekonomik/politik koşulları, şiddet ihtimalini besleyecektir. Peki İstanbul Sözleşmesinin ürünü olan 6284 sayılı yasa, sözleşmeden çıkılırsa ne olacaktır? Danıştay hakimleri bu soruyu dikkate almalıdır.

Şiddete uğrayan/şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin yasadan da mı vazgeçilecektir?

Danıştay’ın vereceği karar, ülkemizin içinden geçtiği evreyi görmezden gelmemelidir. Fesih kararının iptali, milyonlarca kadının hayatta kalıp kalmayacağıyla, 6284 sayılı yasanın geleceğiyle doğrudan ilgilidir. Danıştay hakimlerini, bir kez daha, yaşamı seçmeye davet ediyoruz.

Derneğimizin vekili olduğu, kadın cinayetlerinde yakınlarını kaybeden aileler bizi yalnız bırakmadı, Türkiye'nin dört bir yanında geldiler.

Açtığımız iptal davasına dair açıklamamız

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak, 20.03.2021 tarihinde gece yarısı 02.00’de İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiğini ilan eden Cumhurbaşkanı Kararına karşı, vakit kaybetmeksizin, 22.03.2021 tarihinde gece saat 02.00’de, Danıştay Başkanlığı’na hitaben, işlemin iptali hakkında davamızı açtık.

Dava dilekçemize buradan ulaşabilirsiniz.

İstanbul Sözleşmesi’nin  Cumhurbaşkanı kararı ile tek taraflı feshine ilişkin açmış olduğumuz davada yürütmenin durdurulması istemimiz 3-2 oyla red edildi. yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararına karşı oy kullanan, Danıştay 10. dairesi heyetinden üyeler İbrahim Topuz ve Ahmet Saraç yazdıkları gerekçede; İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanmasına ilişkin 6251 sayılı Kanun’un TBMM tarafından halen yürürlükten kaldırılmamış olması veya sözleşmeyi fesheden Cumhurbaşkanı Kararı alınmadan önce sözleşmenin sona erdirilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin yeni bir kanun çıkarılmamış olması nedeniyle, sözleşmeyi fesheden Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırı olduğunu, hukuka açıkça aykırı bu işlemin yürütülmesi halinde telafisi güç ve imkansız zararlar doğacağı gerekçesiyle , İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden Cumhurbaşkanı Kararının yürütülmesini durdurulması gerektiği görüşünü sunmuşlardır.

Yürütmenin durdurulması istemimizin reddi ve karşı oy gerekçelerine buradan ulaşabilirsiniz.

Yargılama, 14.03.2022 tarihi itibariyle il derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay 10. Dairesi’nde devam etmektedir.